Refine
Year of publication
- 2014 (2777) (remove)
Document Type
- Article (1078)
- Part of Periodical (372)
- Book (269)
- Working Paper (213)
- Contribution to a Periodical (173)
- Doctoral Thesis (168)
- Report (148)
- Review (146)
- Part of a Book (83)
- Conference Proceeding (34)
Language
- German (1401)
- English (1213)
- Croatian (70)
- Portuguese (28)
- French (19)
- Turkish (12)
- Multiple languages (11)
- Spanish (7)
- Danish (3)
- Bosnian (2)
Keywords
- Deutsch (38)
- Literatur (35)
- Rilke, Rainer Maria (35)
- Ukraine (24)
- USA (22)
- taxonomy (22)
- Deutschland (21)
- Russland (21)
- Benjamin, Walter (19)
- new species (19)
Institute
- Präsidium (355)
- Medizin (274)
- Gesellschaftswissenschaften (204)
- Wirtschaftswissenschaften (182)
- Center for Financial Studies (CFS) (146)
- Physik (131)
- Sustainable Architecture for Finance in Europe (SAFE) (101)
- Biowissenschaften (99)
- House of Finance (HoF) (99)
- Exzellenzcluster Die Herausbildung normativer Ordnungen (86)
Ovaj se rad bavi položajem zanaglasnica u kontekstu njegove obrade u nastavi hrvatskoga jezika u srednjim školama. S obzirom na to da pisani korpus pokazuje velika odstupanja od klasičnoga tumačenja Wackernagelova pravila (Peti-Stantić 2007), htjele smo ovu pojavu istražiti u kontekstu odnosa nastavnika hrvatskoga jezika prema poučavanju pravila o položaju zanaglasnica. Dosadašnji radovi u ovome području pokazuju različite težnje. Dok većina suvremenih gramatika (Babić i dr. 2007, Barić i dr. 2005, Težak i Babić 1994) staje u prilog prozodijskome tumačenju Wackernagelova pravila, prema kojemu se zanaglasnica uvrštava iza prve naglašene riječi u rečenici, neki suvremeni jezikoslovci (Peti-Stantić 2002, 2002a, 2006, 2007) zagovaraju sintaktičko tumačenje ovoga pravila u hrvatskome jeziku, prema kojemu se zanaglasnice smještaju iza prve naglašene sintaktičke jedinice. Ovi drugi svoje tvrdnje podupiru neskladom između propisanih pravila i stvarne uporabe, tj. korpusa, a naše se istraživanje bavi sličnim problemom – odnosom između načelnih i praktičnih elemenata poučavanja ovoga pravila. Ispitivanje predodžbe nastavnika o pravilu o položaju zanaglasnica u hrvatskome jeziku te prakse poučavanja toga pravila otkrilo je da nastavnici daju prednost prozodijskom tumačenju Wackernagelova pravila, no nisu skloni ispravljanju učenika koji ga drugačije primjenjuju.
You reap what you sow! differences in knowledge exchange effectiveness between communication types
(2014)
FOR KNOWLEDGE-INTENSIVE ORGANIZATIONS IN THE FINANCE INDUSTRY, AN EFFECTIVE KNOWLEDGE EXCHANGE AMONG EMPLOYEES IS CRUCIAL FOR THE COMPETITIVE PERFORMANCE. THEREFORE, COMPANIES INCREASINGLY RELY ON SOCIAL MEDIA PLATFORMS TO FACILITATE COMMUNICATION AND COLLABORATION. TO ENHANCE OUR UNDERSTANDING OF SUCCESSFUL COMMUNICATION IN ENTERPRISE SOCIAL MEDIA, WE APPLY HUMAN CODING AND QUANTITATIVE ANALYSIS TO THE CONTENT AND TONE OF 15,505 ENTERPRISE MICROBLOGGING MESSAGES CREATED BY 1,166 EMPLOYEES OF AN INTERNATIONAL FINANCIAL SERVICE PROVIDER. OUR RESULTS SUGGEST THAT A MORE FACTUAL-ORIENTED COMMUNICATION TYPE BENEFITS FROM A HIGHER KNOWLEDGE EXCHANGE EFFECTIVENESS COMPARED TO A PRIMARILY SELF-DISCLOSING COMMUNICATION TYPE.
D. Seleskovitch ve M. Lederer'in birlikte geliştirmiş oldukları Yorumlayıcı Çeviri (Anlam) Kuramı, çevirmeni merkeze koyan bir yaklaşım gösterir. Çeviriye ilişkin kuramsallaşmanın tarihine bakılırsa; önceki yüzyıllardan günümüze değin çevirmenin rolünü öne çıkaran görüş ve düşüncelere rastlanmaktadır. 90'lı yıllardan sonra belirginleşen bilişsel yaklaşımlar, alana yeni kazanımlar sağlamış, çeviribilim araştırmalarının uygulama alanına yansıyarak kültürlerarası veya dillerarası aktarımın başat aktörü olarak 'çevirmen'in bilişsel bakımdan yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Bilişsel odaklı bir görünüm sergileyen çevirmen merkezli yaklaşımlar, çevirinin başarısının çevirmene bağlı olduğu görüşünden hareketle çevirmenin çeviri eylemi sırasında zihninde olup bitenlerin, bilişsel süreçlerinin işleyişinin ve dili kullanma mekanizmasının açıklığa kavuşturulmasını öngörür.
Bu çalışmanın amacı, Yorumlayıcı Çeviri Kuramı doğrultusunda 'anlama'nın koşulları olarak öne çıkan saptamaları ortaya koyarak çevirmenin sahip olması gereken özniteliklere ilişkin izdüşümleri serimlemektir. Bu amaç doğrultusunda, anlamın kavranması sürecinde çevirmenin zihinsel süreçlerinin nasıl işlediği, çevirmenin bu süreçleri nasıl yönettiği betimlenmeye ve söylem çözümlemesine dayanan Yorumlayıcı Çeviri Kuramı ve Yorumlayıcı Çeviri Yöntemi'nde yer alan düşünsel veriler görünür kılınmaya çalışılacaktır.
Dil öğretiminde geleneksel öğretmen merkezli ve dilbilgisi ağırlıklı metotlardan gitgide uzaklaşılmaktadır. Bu çalışmada işitsel ve görsel araçlardan biri olarak tiyatronun ders dışı sosyal aktivite olarak kullanımı ve öğrenimi hızlandırıcı etkisi incelenmiştir.
Bu amaç ile Akdeniz Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu tarafından Türkiye Burslusu 43 farklı ülkeden 70 öğrenciye (Tablo1) 30 Eylül 2013-27 Haziran 2014 tarihleri arasında verilen Türkçe eğitimi programı kullanılmıştır. Öğrencilere 960 saat Türkçe eğitimi verilmesinin yanı sıra haftada 2 saatten az olmamak üzere sosyal aktivite adı altında ek çalışmalara (koro, dans, tiyatro vs.) yönlendirilmişlerdir.
Bu çalışmada, hedef dilin öğretilmesinde tiyatro tekniğinin/ çalışmalarının öğrencinin hedef dildeki performansına etkisini belirlemek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseni kullanılmıştır.
Çalışma sonunda; Konuşma becerisi açısından bakıldığında Yabancı Dil Olarak Türkçe'nin Öğretilmesi (YDT) konusunda Akdeniz Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu bünyesinde ders dışında ‒ sosyal etkinlik olarak ‒ uygulanmakta olan Tiyatro Çalışmalarının öğrencilerin dil edinme performanslarına etkisinin olumlu olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bununla beraber, üç alt bulgu da tespit edilmiştir: Konuşma becerisi açısından bakıldığında tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılığın olduğu sınav sonuçlarının analizi ile ortaya konulmuştur. Ayrıca, Yeterlik sınav sonucu değerlendirildiğinde tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılığın da tespiti yapılmıştır. Bunlara ek olarak, "Motivasyon açısından bakıldığında, tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılık var mıdır?" alt hipotezi de tiyatro çalışmalarının öğrenci motivasyonunu arttırdığı belirlenmiştir.
Bu bağlamda, her hafta hazırlanan öğrenci gelişim raporu ile öğrencinin dil gelişimi, motivasyonu ve öğrencinin ilgi alanları (müzik, dans, drama vs.) danışman öğretim elemanları tarafından değerlendirilmesi uygulamalarına gelecek akademik yıllarda da devam edilmesi kurumca kararlaştırılmıştır.
Wir führten eine Auswertung von 45 Vegetationsaufnahmen aus den beiden im Alpenraum gelegenen Schwerpunktreservaten „Totengraben“ (im FFH-Gebiet „Mangfallgebirge“) und „Wettersteinwald“ (im FFH-Gebiet „Wettersteingebirge“) durch. Ziel der Auswertung war eine operationale, staatenübergreifende Waldtypisierung auf pflanzensoziologischer, naturschutzfachlicher und standortsökologischer Basis. Auf Grundlage des bayerischen Naturwaldreservatforschungskonzeptes wurden in repräsentativen Kernflächen beider Reservate je 6 Vegetationsaufnahmen neu erhoben und zusammen mit bereits vorliegenden Daten verarbeitet. Die beiden Schwerpunktreservate repräsentieren ein Spektrum aus hochmontanen Bergmischwäldern, tiefsubalpinen Fichtenwäldern und hochsubalpinem Zirbenwald. Die Naturnähe ist v.a. nahe der alpinen Waldgrenze durch almwirtschaftliche Nutzung (Schwendung, Beweidung) reduziert und führte zur Ausbreitung von sekundären Alpenrosen-Latschengebüschen. Die Befunde ermöglichen Ableitungen für ein differenziertes Nutzungs- und Schutzkonzept außerhalb der Reservate, besonders für die umgebenden FFH-Gebiete. Die Bergmischwald- und Fichtenwald-Typen frischerer Standorte zeigen nach ihrem Standortspotenzial eine geringe Empfindlichkeit gegenüber Biomassenutzung. Außerhalb der Reservate ist für diese Typen eine multifunktionale nachhaltige Waldbewirtschaftung möglich, sofern einige kleinere Bestände mit sensiblen Reliktarten-Vorkommen als Refugien, Trittsteinbiotope und Spenderflächen ungenutzt bleiben. Die gegenüber Biomassenutzung sehr empfindlichen Karbonat-Bergmischwälder flachgründiger, mäßig trockener Standorte und die hochsubalpinen Zirbenwälder, bedürfen eines besonders schonenden „minimum intervention-“ bis hin zu einem „non-intervention management“. Typenbezogene Handlungsprioritäten können mittels des geographischen Informationssystems WINALP in die Gesamtfläche ihrer Vorkommen gebracht werden.
Wrack burial reduces germination and establishment of the invasive cordgrass Spartina densiflora
(2014)
Germination and emergence of halophytes may decrease significantly by seed burial in dead plant material, or wrack, which is common and abundant in tidal marshes. The effects of plant debris (wrack) burial on seed germination and seedling establishment of Spartina densiflora, an invasive cordgrass, were studied under greenhouse conditions and compared with field observations. Five wrack burial depths were applied: control without wrack, 1 cm (1235 ± 92 g DW wrack m-2), 2 cm (3266 ± 13 g DW m-2), 4 cm (4213 ± 277 g DW m-2), and 8 cm (6138 ± 227 g DW m-2). Sediment pH, electrical conductivity, redox potential and temperature were recorded. Quiescence increased with wrack load up to ~20% at 8 cm deep. Germination decreased with wrack load from 96% to 14%, which could be related with anoxic conditions under the debris since sediment redox potential was as low as -83 ± 7 mV at 8 cm. Germination percentage increased and quiescent and dormant percentages decreased at higher daily sediment temperatures and with higher daily temperature fluctuations, conditions that were recorded without or under low loads of wrack. Spartina densiflora did not show primary dormancy, but its seeds entered into a non-deep physiological dormancy below 1 cm deep in plant debris. The establishment of S. densiflora seedlings was also greatly reduced by wrack burial since only 6 seedlings (11 ± 5 % of germinated seeds) emerged above plant debris from 1 cm and all seedlings died from deeper than 1 cm. S. densiflora seedling development was also reduced by wrack burial. The inverse relationship between germination and emergence of S. densiflora with wrack burial recorded in our study is useful to predict its invasion dynamics and to plan the management of invaded marshes.
The article focuses on two objectives. First it addresses current trends in the lexical development of the German language. This investigation is based on changes within the section Fernsehabend to Fernsehzuschauerin in the "Duden – Deutsches Universalwörterbuch" between 1996 and 2011. Secondly, on the basis of the given section, the article examines to what extent this dictionary reflects current vocabulary.
This book addresses itself to mobilisation and involvement of rural people in development projects. It describes an imperfect but, nonetheless, exciting and thought-provoking exercise that drew social science researchers and students from four public universities in Kenya into an experiment in participatory research, community education and development in two locations. The experiment was grounded on the assumptions that the people of Kenya are a primary resource and that given proper roles and contribution of planners, researchers and programme implementers, self-sustainable development can become a reality. The contributors of this book have focused on the potential of the university to facilitate participation of the people in development. They have given specific suggestions on how this might be accomplished.