Linguistik
Refine
Year of publication
- 2014 (137) (remove)
Document Type
- Article (95)
- Review (17)
- Part of a Book (13)
- Part of Periodical (5)
- Book (3)
- Working Paper (2)
- Doctoral Thesis (1)
- Report (1)
Language
- Croatian (70)
- German (27)
- English (24)
- Turkish (8)
- Bosnian (2)
- Multiple languages (2)
- Portuguese (2)
- Russian (1)
- Slovenian (1)
Has Fulltext
- yes (137)
Keywords
- Deutsch (16)
- red riječi (13)
- word order (12)
- Bratoljub Klaić (10)
- Syntax (10)
- Croatian language (8)
- hrvatski jezik (8)
- Bantusprachen (7)
- Adolf Bratoljub Klaić (4)
- Rječnik stranih riječi (4)
Institute
В докладе рассматривается употребление глаголов mít/иметь/имам с учетом изменения их значения в результате изменений порядка слов и с учетом вопросительных предложений. Особенно интересным оказалось употребление глагола mít в чешском языке, т.к. порядок слов в чешском предложении определяет в каком значении он употреблен – поссессив- ном или модальном. Рассматриваются случаи типа Proč to má dělat? Má to proč dělat?, когда порядок слов в чешском определяет совершенно раз- ные эквиваленты на болгарском и на русском языках. При том значение во втором случае тоже трудно однозначно интерпретировать как поссес- сивное или грамматикализованное. На фоне употребления этих глаголов со значениями поссессивными, экзистенциальными, грамматикализованными и фразеологизованными оказывается, что модальное значение чешского глагола mít в вопросительных предложениях прямо зависит от порядка слов. В переводах на болгарский и на русский языки значение чешских выражений однозначно определяется их модальным или пос- сессивным соответствием как б. трябва / има или р. должен / есть.
2013 yılında ilk kez gerçekleştirilen Öğretmenler için Alan Bilgisi (ÖABT) Almanca sınavı üniversitelerin Alman Dili Eğitimi Anabilim Dallarında ve Alman Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde okuyan lisans öğrencileri için umut kapısı olmuştur. Bu bölümlerin öğrencileri önceki yıllarda "mezun olup diploma sahibi olmak" gibi bir amaçla okuduklarından dolayı derslere karşı motivasyonları düşük kalmaktaydı. ÖABT ve beraberinde getirdiği Almanca öğretmeni olarak atanma fırsatı sayesinde bu öğrenciler artık lisans eğitimlerini daha fazla ciddiye almaya ve olabildiğince donanımlı bir şekilde mezun olmaya çalışmaktadır.
Yukarıdaki bilgilerden hareketle bu çalışmamızda öncelikli olarak ÖABT Almanca sınavının içeriği, kapsamı, alanlara göre soru dağılımı ve puan ağırlıkları incelenecek, daha sonra da Eğitim Fakültelerinin Alman Dili Eğitimi Anabilim Dallarının müfredatı ele alınacak ve böylelikle bu bölümlerde okutulan derslerin ÖABT Almanca sınavının içeriğiyle ne derece uyumlu ve sınavı kazanıp atanabilmek adına ne derece yeterli olduğu tartışılacaktır. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi lmanca Öğretmenliği öğrencileri ile yapılan anket çalışması ışığında da öğrencilerin sınava dair görüşleri ve beklentileri analiz edilmiş ve çalışmaya monte edilmiştir.
Ovaj se rad bavi položajem zanaglasnica u kontekstu njegove obrade u nastavi hrvatskoga jezika u srednjim školama. S obzirom na to da pisani korpus pokazuje velika odstupanja od klasičnoga tumačenja Wackernagelova pravila (Peti-Stantić 2007), htjele smo ovu pojavu istražiti u kontekstu odnosa nastavnika hrvatskoga jezika prema poučavanju pravila o položaju zanaglasnica. Dosadašnji radovi u ovome području pokazuju različite težnje. Dok većina suvremenih gramatika (Babić i dr. 2007, Barić i dr. 2005, Težak i Babić 1994) staje u prilog prozodijskome tumačenju Wackernagelova pravila, prema kojemu se zanaglasnica uvrštava iza prve naglašene riječi u rečenici, neki suvremeni jezikoslovci (Peti-Stantić 2002, 2002a, 2006, 2007) zagovaraju sintaktičko tumačenje ovoga pravila u hrvatskome jeziku, prema kojemu se zanaglasnice smještaju iza prve naglašene sintaktičke jedinice. Ovi drugi svoje tvrdnje podupiru neskladom između propisanih pravila i stvarne uporabe, tj. korpusa, a naše se istraživanje bavi sličnim problemom – odnosom između načelnih i praktičnih elemenata poučavanja ovoga pravila. Ispitivanje predodžbe nastavnika o pravilu o položaju zanaglasnica u hrvatskome jeziku te prakse poučavanja toga pravila otkrilo je da nastavnici daju prednost prozodijskom tumačenju Wackernagelova pravila, no nisu skloni ispravljanju učenika koji ga drugačije primjenjuju.
D. Seleskovitch ve M. Lederer'in birlikte geliştirmiş oldukları Yorumlayıcı Çeviri (Anlam) Kuramı, çevirmeni merkeze koyan bir yaklaşım gösterir. Çeviriye ilişkin kuramsallaşmanın tarihine bakılırsa; önceki yüzyıllardan günümüze değin çevirmenin rolünü öne çıkaran görüş ve düşüncelere rastlanmaktadır. 90'lı yıllardan sonra belirginleşen bilişsel yaklaşımlar, alana yeni kazanımlar sağlamış, çeviribilim araştırmalarının uygulama alanına yansıyarak kültürlerarası veya dillerarası aktarımın başat aktörü olarak 'çevirmen'in bilişsel bakımdan yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Bilişsel odaklı bir görünüm sergileyen çevirmen merkezli yaklaşımlar, çevirinin başarısının çevirmene bağlı olduğu görüşünden hareketle çevirmenin çeviri eylemi sırasında zihninde olup bitenlerin, bilişsel süreçlerinin işleyişinin ve dili kullanma mekanizmasının açıklığa kavuşturulmasını öngörür.
Bu çalışmanın amacı, Yorumlayıcı Çeviri Kuramı doğrultusunda 'anlama'nın koşulları olarak öne çıkan saptamaları ortaya koyarak çevirmenin sahip olması gereken özniteliklere ilişkin izdüşümleri serimlemektir. Bu amaç doğrultusunda, anlamın kavranması sürecinde çevirmenin zihinsel süreçlerinin nasıl işlediği, çevirmenin bu süreçleri nasıl yönettiği betimlenmeye ve söylem çözümlemesine dayanan Yorumlayıcı Çeviri Kuramı ve Yorumlayıcı Çeviri Yöntemi'nde yer alan düşünsel veriler görünür kılınmaya çalışılacaktır.
Dil öğretiminde geleneksel öğretmen merkezli ve dilbilgisi ağırlıklı metotlardan gitgide uzaklaşılmaktadır. Bu çalışmada işitsel ve görsel araçlardan biri olarak tiyatronun ders dışı sosyal aktivite olarak kullanımı ve öğrenimi hızlandırıcı etkisi incelenmiştir.
Bu amaç ile Akdeniz Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu tarafından Türkiye Burslusu 43 farklı ülkeden 70 öğrenciye (Tablo1) 30 Eylül 2013-27 Haziran 2014 tarihleri arasında verilen Türkçe eğitimi programı kullanılmıştır. Öğrencilere 960 saat Türkçe eğitimi verilmesinin yanı sıra haftada 2 saatten az olmamak üzere sosyal aktivite adı altında ek çalışmalara (koro, dans, tiyatro vs.) yönlendirilmişlerdir.
Bu çalışmada, hedef dilin öğretilmesinde tiyatro tekniğinin/ çalışmalarının öğrencinin hedef dildeki performansına etkisini belirlemek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma deseni kullanılmıştır.
Çalışma sonunda; Konuşma becerisi açısından bakıldığında Yabancı Dil Olarak Türkçe'nin Öğretilmesi (YDT) konusunda Akdeniz Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu bünyesinde ders dışında ‒ sosyal etkinlik olarak ‒ uygulanmakta olan Tiyatro Çalışmalarının öğrencilerin dil edinme performanslarına etkisinin olumlu olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Bununla beraber, üç alt bulgu da tespit edilmiştir: Konuşma becerisi açısından bakıldığında tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılığın olduğu sınav sonuçlarının analizi ile ortaya konulmuştur. Ayrıca, Yeterlik sınav sonucu değerlendirildiğinde tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılığın da tespiti yapılmıştır. Bunlara ek olarak, "Motivasyon açısından bakıldığında, tiyatro çalışmalarını takip eden öğrenciler ile bu çalışmalara katılmayan öğrencilerin sınav sonuçları arasında belirli bir farklılık var mıdır?" alt hipotezi de tiyatro çalışmalarının öğrenci motivasyonunu arttırdığı belirlenmiştir.
Bu bağlamda, her hafta hazırlanan öğrenci gelişim raporu ile öğrencinin dil gelişimi, motivasyonu ve öğrencinin ilgi alanları (müzik, dans, drama vs.) danışman öğretim elemanları tarafından değerlendirilmesi uygulamalarına gelecek akademik yıllarda da devam edilmesi kurumca kararlaştırılmıştır.
The article focuses on two objectives. First it addresses current trends in the lexical development of the German language. This investigation is based on changes within the section Fernsehabend to Fernsehzuschauerin in the "Duden – Deutsches Universalwörterbuch" between 1996 and 2011. Secondly, on the basis of the given section, the article examines to what extent this dictionary reflects current vocabulary.
Der Aufsatz untersucht das syntaktische Verhalten nicht-satzförmiger Adverbialia im Deutschen und im brasilianischen Portugiesisch in vergleichender Perspektive. Behandelt werden Adverbialia aus sechs Klassen, deren semantische Funktionen von der Sachverhaltsbeschreibung bis zur Beschreibung von Handlungsabsichten des Sprechers reichen. Insgesamt zeigen sich große Ähnlichkeiten zwischen den Vergleichssprachen. Im Deutschen scheint eine etwas stärkere Tendenz zu bestehen, Adverbialia syntaktisch zu integrieren, während es im Portugiesischen mehr Möglichkeiten gibt, sie desintegriert zu verwenden.
Vremenski instrumental
(2014)
U članku se analiziraju pojedina značenja perceptivnih glagola vidjeti i gledati u hrvatskome jeziku te njihova vidska obilježja. Glagol vidjeti u značenjima fizičke percepcije funkcionira u rečenici kao svršeni i kao nesvršeni glagol. Glagol gledati u značenju fizičke percepcije u rečenici funkcionira kao prototipni nesvršeni glagol, dok njegov svršeni parnjak pogledati funkcionira kao prototipni i kao neprototipni svršeni glagol, ovisno o značenju.
Nachdem ich meine Lizentiatsarbeit [..] abgeschlossen hatte, fragte mich Prof. Ebneter an, ob ich bereit wäre, mit dem gleichen Transkritionssystem auch eine Umfrage zu diversen Verbalformen in Graubünden zu erstellen. […] Von Prof. Ebneter bekam ich eine Liste mit den gewünschten Verbformen. Ich habe zu diesen je einen Satz konstruiert, der den Gewährspersonen vorgelegt wurde. Einmal hatten die Informantinnen und Informanten die Verbformen mit vorangestelltem Subjektpronomen und einmal mit Inversion aus der standardsprachliche Vorlage in der 1. Person Singular zu übersetzen. In der Folge habe ich dann das ganze Paradigma abgefragt.
Die Resultate meiner Erhebung sind teilweise in die Verbalmorphologie des Abschlussbandes zum Forschungsprojekt "Deutsch und Romanisch am Hinterrhein" eingeflossen. Insgesamt aber sind die Verbformen noch nie integral veröffentlicht worden. Eine eigenständige gedruckte Publikation verlangte wohl auch einen Kommentar zu den Paradigmen. Mit der Möglichkeit, Texte auch digital zu publizieren, hat sich allerdings eine neue Verbreitungsform ergeben, die es erlaubt, auch "Materialien" zu veröffentlichen, die vielleicht anderen wissenschaftlich Arbeitenden nützlich sein können. Im Zeichen des zum Teil rapiden Sprachwandels gerade in der Verbalmorphologie stellen die 1988 erfassten Verbparadigmen aber auch ein Brückendokument dar, das spannende Vergleiche zwischen den Aussagen früherer Forschungen und aktuellen Daten zulässt.
Uvod
(2014)
U radu se analizira fonološko nazivlje koje se upotrebljava u pravopisima kojima je Klaić bio autor. Nazivlje se uspoređuje s fonološkim nazivljem koje se upotrebljavalo u pravopisima koji su prethodili Klaićevim i u onima koji su napisani nakon Klaićevih. Posebna je pozornost posvećena problemu glasovnih promjena. Utvrđuje se koje se glasovne promjene spominju, koji se nazivi upotrebljavaju te kako se one definiraju.
Türkiye'de Akademik Açık Erişim Dergi Yayıncılığı ve Çeviribilim Alanındaki Açık Erişim Dergiler
(2014)
Bu çalışmada Türkiye'nin akademik açık erişim dergi yayıncılığında geldiği noktayı ortaya koymak, 70'li yıllardan itibaren dilbilim ve filolojiden ayrılarak kendi bilimsel çerçevesini çizen ve kendi bilimsel iletişim sistemini oluşturan Çeviribilim alanının, bilimsel iletişim sisteminin en önemli araçlarından biri olan akademik açık erişim dergicilik konusunda aldığı mesafeyi görmek, bu konuda mevcut eksiklikleri tespit etmek ve bunlara çözüm önerilerinde bulunmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla ulusal ve uluslararası açık erişim veritabanları incelenerek elde edilen bilgiler değerlendirilmeye çalışıldı. Çalışmanın birinci aşamasında Türkiye'nin akademik açık erişim dergicilik konusundaki mevcut durumu değerlendirilirken ikinci aşamada Çeviribilim alanının durumu ele alındı. Son aşamada ise elde edilen verilerden anlamlı sonuçlar çıkarılarak genel bir değerlendirme yapıldı ve çeşitli öneriler sunuldu.
Rezension zu Zengin, Dursun: Türk Toplumunda Adlar ve Soyadları. Sosyo-Kültürel ve Dilbilimsel Bir Yaklaşım, Kurmay Yayınları, 2014
U radu se donose rezultati istraživanja provedenoga na korpusu reklamnih tekstova te radijskih i televizijskih spotova prikupljenom od 2009. do 2013. godine. U središtu zanimanja su rječotvorbeni postupci kojima se reklamne poruke oblikuju. Analizom je utvrđeno da se radi stvaranja efekta začudnosti u primatelja poruke primjenjuju netipični tvorbeni postupci kao što su grafoderivacija i stapanje. S obzirom na njihovo mjesto u leksičkome sustavu, takve su tvorenice poseban tip prigodnica, tzv. reklamni okazionalizmi.
Inversion constructions in Bantu have been discussed from a variety of perspectives over the last decades. Well-known construction types include locative inversion and subject-object reversal, while more recently semantic locative inversion and instrument inversion have been described. Theoretical studies of Bantu inversion constructions have focused on different aspects of the construction, including the licensing and grammatical function, information structure properties and the formal characteristics of pre- and postverbal NPs. With respect to the status of preverbal NPs in inversion constructions, different analyses have probed the status of the NP as subject or topic, or, more recently, as the subject of a Predication relation. The present paper summarises and compares different analyses of the preverbal domain in inversion constructions and brings out empirical and conceptual similarities and differences. In addition, different analyses are related to comparative studies of Bantu inversion constructions, so as to probe how attested variation across Bantu relates to findings of different formal accounts. The paper aims to summarise current research on the preverbal domain in inversion constructions and to indicate directions for future work.
Croatian negative indefinite expressions, or the so-called ni-words, are complex forms made by adding the prefix ni- to simple forms of indefinite pronouns. The Croatian standard norm prescribes that in prepositional phrases involving negative idefinite pronouns (the so-called ni-pronouns), the negative element ni should be separated from the pronoun and put in front of the preposition. However, in everyday communication one may often notice the use of the word order P + negative indefinite pronoun, and this word order has also made its way into newspapers and other media. This paper attempts to determine whether there is a significant difference in meaning between the order ni + P + indefinite pronoun and the order P + negative indefinite pronoun to account for such a change in language. We also analyze the frequency of use of these two different word orders in the Croatian National Corpus, examining eleven most frequent prepositions and six simple indefinite pronouns.