490 Andere Sprachen
Refine
Year of publication
Document Type
- Article (224) (remove)
Language
Has Fulltext
- yes (224)
Is part of the Bibliography
- no (224)
Keywords
- Deutsch (20)
- Türkisch (14)
- Croatian language (13)
- hrvatski jezik (13)
- red riječi (13)
- word order (12)
- Bratoljub Klaić (10)
- Kroatisch (9)
- Polnisch (7)
- Linguistik (6)
Institute
Hitaplar gerek formal konuşmada gerekse informal dilde belirleyici bir özelliğe sahiptir. Hitaplar konuşmaya, yazmaya veya herhangi bir yazılı belgeye başlarken kullanılan ve göndericinin alıcıya yönelik bakış açısını belirten dilsel ifadelerdir. Hitap edilen kişi veya gruplar muhatap olarak adlandırılır. Selamlama ve hitap araştırmalarında, bir muhataba hitap ederken kullanılan dilsel araçlara hitap biçimleri denir. Dilsel hitap biçimleri, ad ve zamir kategorisine ayrılabilir. Ad kategorisindeki hitap türleri isimlerin, mesleki ve diğer unvanların kullanımını içerir. Hitapların zamir biçimleri kendilerini şahıs zamirlerinde gösterir. Zamirlerin bir alt sınıfı olarak, şahıs zamirleri gönderene veya kişilere atıfta bulunur. Dilsel iletişim hitaplar ile başlar. Herhangi bir konu hakkında birisiyle birdenbire konuşmaya başlamamak toplumsal uzlaşımın bir parçasıdır. Bu bağlamda hitaplar yaşamın her anında yer bulmaktadır. Bu makalede, Türk ve Alman dijital ortamlarda kadınların hitap ifadelerinin incelenmesi amaçlanmaktadır. İnternet günümüzde toplumun h er alanındaki insanların zorunlu bir alışkanlığı haline gelmiştir. Toplumdaki bireyler etkileşimlerini büyük oranda internet aracılığı ile gerçekleştirmekte, sosyal medyayı takip ederek merak ettikleri konular hakkında fikir sahibi olabilmektedirler. Toplumda, arasında kadınların da önemli bir yere sahip olduğu büyük bir kesim günün her anında sosyal medya üzerinden iletişim kurmakta, kurdukları her tür iletişimde farklı hitap türleri sergilemektedir. Bu çalışma, kullandıkları hitaplar açısından kadınların dilsel davranışlarını içermektedir. Bilindiği gibi kadınlar ve erkekler birçok açıdan ayrıdırlar. Kadın ve erkekler arasındaki bu farklılıklar kendine dijital ortamda da yer bulmaktadır. Makalenin birinci bölümünü oluşturan kuramsal kısımda, hitapların tanımından yola çıkılarak konunun ayrıntıları ortaya konacaktır. Çalışmanın uygulama bölümünde, Türkçe ve Almancadaki sosyal medya metinleri her iki dilde hitaplar açısından karşılaştırılarak incelenecektir. Elde edilen veriler kadınların iki dildeki hitap kullanımı bağlamında değerlendirilecektir. Bu değerlendirme sonucunda Türkçe ve Almancada kadın dilinin hitaplar açısından nasıl bir kullanım alanının olduğu görülecek, her iki dilde ne tür farklılıklar ve benzerliklerin gözlemlenebildiği sonucuna ulaşılacaktır. Çalışmada Türkçe ve Almanca hitaplar karşılaştırılacağından inceleme genel olarak kontrastif söylem analizi ve deskriptif-analitik yöntemler doğrultusunda karma bir yöntem ile yürütülecektir.
Her ne kadar Almanya politikası çeşitli fikirlerde de olsa; Almanya, tarihinde her zaman göç alan bir devlet olmuştur ve göçmenlere Almanca öğretimi konusunda oldukça köklü bir geçmişe, engin tecrübelere sahiptir. 60'lı yılların başlangıcında göçmenlere dil öğretimini gerekli görmeyen bu ülke 'dilsizliğin' getirdiği sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar sonrasında başarılı bir entegrasyon süreci için göçmenlere Alman dilinin öğretilmesinin gerekliliğini anlamış ve bu konuda çeşitli modeller denemiştir. Bu araştırmanın amacı; Almancanın ikinci dil olarak öğretimi alanındaki kuram ve modellerin, Türkçenin ikinci dil olarak öğretimine uyarlanabilirliğini göstermek ve Almanya'nın bu alandaki tecrübelerinden ikinci dil olarak Türkçe öğretimi alanında yararlanmaktır. Bu nedenle öncelikle 'yabancı dil' ve 'ikinci dil' kavramlarını birbirinden ayıran faktörler üzerinde durulacak ve böylece 'ikinci dil olarak Türkçe' kuramı incelenecektir. Sonrasında yine ikinci dil olarak Almanca öğretimi alanından çeşitli göçmen öğrenci tipleri ve bunlara Almanca öğretimi modelleri ortaya konacak, 'ikinci dil olarak Türkçe' kuramında karşılaşılacak öğrenci kavramının çeşitliliği değerlendirilecektir. Bu noktada okul çağında olan, okullara yatay geçiş yapması gereken ancak henüz Latin alfabesini bilmeyen, kurum olarak 'okul' kavramıyla hiç tanışmamış ve güncel Türkçenin dışında eğitim Türkçesi öğrenmesi gereken gençler üzerinde durulacaktır; çünkü toplumun birliği, bütünlüğü ve geleceği açısından özellikle bu gençlerin kazanılması büyük önem taşımaktadır. Aynı şekilde yetişkinlere Almanca öğretme modelleri tanıtılacak ve bu deneyimlerden 'ikinci dil olarak Türkçe' kuramı ve entegrasyon sürecinde nasıl yararlanılabileceği tartışılacaktır.
Önümüzdeki çalışma, Türkçe Çeviriler Bibliyografyası adlı çalışmada yer alan bilgiler ışığında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 2016 yılına kadar Türkçeye çevrilmiş ve/ veya Türkiye’de yayımlanmış Alman edebi eserlerini raporlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla öncelikle, Türkçe Çeviriler Bibliyografyası kaynak kitabında da belirtildiği gibi çeşitli basılı ve elektronik kaynaklar (http://www.toplukatalog.gov.tr; https://kasif.mkutup.gov.tr ve http://koha.ekutuphane.gov.tr) taranarak bir veri tabanı oluşturulmuştur. Önümüzdeki çalışmada bu bilgilerden yola çıkılarak aşağıdaki soruların yanıtları aranmıştır: 1. Yıllara göre Almancadan Türkçeye çevrilen eserler belirlendiğinde karşımıza nasıl bir tablo çıkacaktır? 2. Her edebi türden toplam kaç kitap yayımlanmıştır? 3. En çok hangi yazarların eserleri Türkçeye çevrilmiştir? 4. Almancadan Türkçeye çevrilen eserler en çok hangi yayınevi tarafından basılmıştır? 5. En çok hangi çevirmenler Almancadan Türkçeye eserler kazandırmıştır? Bu soruların yanıtlarına istinaden niceliksel değerlere dayanan grafikler hazırlanmıştır. Daha sonra ise hazırlanan bu grafikler niteliksel olarak değerlendirilerek eserler Türkçeye çevrilirken hangi ölçütlerin esas alındığı, çeviri tercihlerinin- dönemine veya çevirmenine göre- nasıl yapıldığı tartışılmaktadır.
Usings songs to teach aural comprehension in the intermediate-advanced foreign language classroom
(2000)
In this article, we will present an aural comprehension development technique for intermediate-advanced students of Russian which aims at expanding comprehensible input through the use of song-poems. We will argue that learning can be enhanced by expanding Krashen's notion of i+1 to i+1,2,3,4... We will discuss how the prosodic and poetic structures of song lyrics make this type of input particularly effective in the second or foreign language classroom. We will also examine the merits of this approach from the standpoint of motivating students, reducing their classroom anxiety, and encouraging the use of effective language learning strategies. Finally, we illustrate in detail the application of this method in the first author's Russian language textbook based on the songs of Bulat Okudzhava.
U radu se analizira fonološko nazivlje koje se upotrebljava u pravopisima kojima je Klaić bio autor. Nazivlje se uspoređuje s fonološkim nazivljem koje se upotrebljavalo u pravopisima koji su prethodili Klaićevim i u onima koji su napisani nakon Klaićevih. Posebna je pozornost posvećena problemu glasovnih promjena. Utvrđuje se koje se glasovne promjene spominju, koji se nazivi upotrebljavaju te kako se one definiraju.
Uvod
(2014)
U radu se analiziraju učinci jezične politike u hrvatskoj u dvama vremenskim presjecima: u pedesetim godinama 20. stoljeća na primjeru popularnoznanstvene historiografije te u 2000. godini na primjeru tiskanih medija. Empirijska analiza pokazuje da se u prvom razdoblju (u tom konkretnom žanru) nije nametao ujednačen hrvatsko-srpski jezični izraz te da se ni u drugom slučaju nije nametnulo isključivo hrvatsku preskriptivnu normu (odnosno koristili su se srbizmi i navodni srbizmi). Kad je u pitanju druga vremenska razina, analiza pokazuje da su se mediji polarizirali po tom pitanju: izbor poželjnih jezičnih jedinica ovisio je o ideološkom profilu medija. U radu se zaključuje da nam još uvijek nedostaje znanje o jezičnoj zbilji koja bi mogla verificirati teze generalizirajućeg tipa: »U Jugoslaviji su se hrvatskom jeziku nametali srbizmi.« ili »U neovisnoj su se Hrvatskoj potiskivali srbizmi.« ili koje druge. Tek nam empririjska istraživanja u više domena komuniciranja, u više stilova i žanrova, u više vremenskih razdoblja, s brigom o frekvenciji jezičnih pojava, mogu odgovoriti na pitanje o načinu, vremenu i mjestu ostvarivanja jedne ili druge jezične politike.
Since the mid-1970's, the question of whether or not a verb agreement system1 (VAS) should be reconstructed for Proto-Tibeto-Bunnan (PTB) has been a controversial topic, but because of the large amount of work published arguing in favor of reconstructing a VAS for PTB, especially by James J. Bauman (1974, 1975a, 1975b, 1979) and Scott DeLancey (1980, 1983, 1988, 1989, to appear), many people have begun to accept the existence of a VAS in PTB as received knowledge. In a recent paper on verb agreement systems in Tibeto-Burman, Scott DeLancey states that 'There can no longer be any serious doubt that a system of verb agreement must be attributed to Proto-Tibeto-Bunnan (PTB)' (DeLancey 1988: 1). Though the number of papers supporting this position is quite large, I would like to raise several serious doubts about the theoretical and methodological basis for reconstructing a VAS for PTB' and at the same time argue for the use of functionally and typologically based theories of grammar, as exemplified by the head-marking/dependent-marking distinction developed in Nichols 1986, in diachronic syntax and syntactic reconstruction.